16 Aralık 2011 Cuma

Muhsin Yazıcıoğlu

Bazı çirkin olaylarla ismi yan yana getirilmeye çalışılan ama zamanın onu haklı çıkaracağı adam gibi adam.
Bu çirkin olayda devletin bu işteki parmağına değinicem
Once şu soruyu sormak lazım ,11 eylül 1980 gecesine kadar oluk oluk akan kan, 12 eylül sabahı, bıçakla kesilir gibi, birdenbire nasıl kesildi? Bunu cevaplayamayanlar bu yazıyı mümkünse okumasınlar.
Bu ülkede devletten (derin) habersiz kıl kıpırdar mı? Kıpırdamaz !
*Neden bu şenlikler Sivas'ın bir ilçesinde oluyorken bir anda merkeze alınıyor?
*Neden hastanede ki hemşireler farklı ilçelere dağıtılıyor?
*Neden asker sayısı azaltılıyor ?
Sartların oluşması aylar aldı ...
*Neden olaylardan günler önce Madımak Oteli'nin önüne sokak taşları dizildi?
*Aziz Nesin hangi akla hizmet "şeytan ayetleri" kitabını tercüme edicem diye tutturuyor ve bu hassasiyet varken niçin onur konuğu olarak Sivas'a davet ediliyor?
*Ispiyon tahtasını Ali Baba mahallesine kim yerleştirdi? O tahtadaki isimlerin, daha sonra bugün Ergenekon terör örgütü sanığı olan Doğu Perinçek'in sahibi olduğu Aydınlık adlı gazetede yayınlanması ve ardından o tahtada adı geçen kişilerin tutuklanarak, bazıları hakkında idam kararı verilmesi tamamen bir tesadüf mü, yoksa kapsamlı bir araştırma ürünü müdür?
*Ya Erdal Inönü'nün vali Ahmet Karabilgin'i Sivas'a ataması sadece tesadüf mü?
*Cuma hutbesi sırasında cami etrafında davul-zurna çalınmasına devlet neden göz yumdu ? Bu olaylara devetiye çıkarmak değil mi?
*Cami çıkışı öfkeli kalabalığı dağıtalım diyen polise vali (yukarıda bahsettiğimiz) neden gerek yok dedi?
*Devrin başbakan yardımcısı Erdal Inönü; Madımak Oteli'nde bulunanlara, niçin "şehri terketmeyin" dedi?
*Kalabalık birikmiş Madımak'ın önünde. Iş, çığırından ha çıktı, ha çıkacak. Dışarıda bekleyenler, Aziz Nesin'i istiyor. O an; belediye başkanı Temel Karamollaoğlu vali Ahmet Karabilgin'e:
"Isterseniz; kepçe ile yıkalım otelin arka duvarlarını. içeridekileri oradan kaçıralım!"
Bu talep, vali ahmet karabilgin tarafından niçin reddedildi?
*Polis ve asker, her tarafı kontrol altında tutmasına rağmen, çevre yollardan Madımak Oteli'nin bulunduğu yere gelmek serbest idi. Peki; işlerin sarpa sardığını görüp de, otelin önünden ayrılmak isteyenler niçin engellendi?
*Otelin etrafı koruma altındayken Sivas'ın çevre yolları neden açıktı ve otelin önündeki kalabalığın dağılması neden engellendi?
*Muhsin Yazıcıoğlu denildiği gibi Sivas'ta mıydı acaba ? Hayır değildi. 1 temmuzda bir sünnet merasimine katılmak için Adıyaman'daydı ve oradan Gaziantep'e geçmişti ama olaylar büyünce Siva'sa dönmek zorunda kaldı
*Büyük Birlik Partililer olamasa orada kaç can daha verilirdi? Bunun karşılığı katil ilan edilmek mi olmalıydı ?
Bu soruları elinizi vicdanınaza koyup bir cevaplayın
Ve son olarak özel yetkili Erzurum cumhuriyet başsavcılığı, bir grup "derin devlet uzantısı pkk"lının olaylardaki rolünü ortaya koyan görüntüleri tespit ettiği biliyormusunuz?
Arif Sağ'ın kitabından:" üniformalı biri geliyor, arabasından iniyor, orada kalabalığın içinde kareli gömlekli bir herif var, oteli yakan. Geliyor onunla öpüşüyor, arabasına binip gidiyor. Olaya müdahale etmiyor."

O kareli gömlekli herifin, derin devlet uzantısı PKK'nın elebaşılarından olduğu da tespit edildi, tekrarlamış olayım
Yani güzel kardeşim, 80 öncesi sabah komünistin eline silah verip ülkücü öldürten, aynı silahı öğleden sonra ülkücüye verip komünisti öldürten kimse bu olayları tertipleyen de odur.Bu adamın dini ne diyor ? Bir insanı öldüren tüm insanları öldürmüş gibidir diyor . Peki bu adam nasıl yapsın böyle bir şeyi?


Kaynak: http://www.itusozluk.com/goster.php/muhsin+yaz%FDc%FDo%F0lu/@8072853

Seksülerizm

son 2 yıl zarfında, siyasi makamlarda bulunan bireylerin, mevkilerini kullanıp içgüdülerini tatmin etmelerinden mütevellit, düşünülmesi gereken felsefe.

Olay sadece din işleriyle devlet işlerini birbirinden ayırmakla bitmiyor. Gerçi hoş, onu da doğru düzgün yapamıyoruz. Sekulerizm adı altında, devletin icat ettiği din empoze edilmişti bayağı bir süre. Artık eskisi kadar etkili olmasa da, Turan dursun Hocaefendi cemaati tarafından empoze edilmeye çalışılmaya devam ediyor. Neyse, konumuz bu değil. Başka bir yazıda bu cemaat hakkında yazarım.

Kaset skandalları efendim. Bu skandallara çözüm olarak, devlet işleriyle cinsel işlerin birbirinden ayrılması on görülecektir. "Gel seni milletvekili yapayım yavrum" diyen genel başkanlar, bu tarz cümleler kuramayacak, böyle bir skandala imza atmamış olacaklar, sonuçta istifa edip, partinin başına kendinden daha popülist insanların gelmesine neden olmayacaklardır.

Halkin odedigi vergilerle alem yapan Eliot Spitzer
Yeni eleman da harbiden popülist, ha. Dersim rezaleti hakkında bile, devletin özür dilemesi, bebeklerin, kadınların, yaşlıların öldürülmesi konusunda bir mazeret bulunamayacak konuda, omurga sahibine yakışan bir duruş sergileyemeyip, "aman doktrinlerimize  bir zeval gelmesin" duruşu sergiledi resmen, belki resen.

Neyse, konudan sapmayalım. Amerika'da oldukça rastlanan rezaletlerden birisi bu. Allah'tan bizimkiler karşı cinsle halvet haline girmeyi tercih ediyorlar. Amerikada yumurta gibi çocuklara hallenme durumu oluyor, siyasilerin. Sadece Amerika'da da yok. Bütün dünyada oluyor böyle şeyler.

Tecavüzcü Moshe Katsav
Bizim toplum, o kadar libarellesmedi. Liberalleşmesin de zaten. Gerçi bu kaset olaylarının, ilgili partilere "helal olsun, erkek adam" felsefesi doğrultuşunda oy kazandıracağını düşünmüştüm. Genelde böyle tahminleri tutturamam.

Velhasıl kelam, günün birinde resmi olarak uygulamaya konulacak felsefedir. Sekülerizmden daha elzem hatta.

15 Aralık 2011 Perşembe

Üstü Kalsın

Arkadaş ortamında, arkadaşa yaptığım ipnelik sonucu beni gülümseten bir olayı, hayalimde gelen yoğun istekler neticesinde anlatayım bari. Bugün işe gitmemişim zaten. Yoğun çalışma temposu esnasında alınan bu tür izin günlerinde de ne yapacağımı şaşırıyorum. En iyisi anılara dalmak.
Eski Sirkeci. O zamanlar Sütiş yoktu tabi
Sirkeci'de, tren garının yanında bir Sütiş vardı. Gittik.
Burada, yedik içtik. Tas içinde çorba, tabak üstünde tatlı bırakmadık. Sonra hesap geldi. Atıyorum, 20 gayme. Arkadaş banknot verdi 50 gayme. Garson parayı alıp uzaklaşırken, arkasından seslendim; "üstü kalsın".
Garson şakayı anladı. Fatih Terim'in "arkadaş sagol" diye seslendiği reklamlardaki veledin mesajı aldığını belirtircesine kafa sallamasının aynısını yaptı. Çocuk kafa sallıyor muydu? Emin değilim bak.
Lakin mal arkadaş anlamadı. Garson gitti, gelmiyor. Köşeden arkadaşı süzüyor.
Epilepsi vakasi
Arkadaş yavaştan başladı kızarıp bozarmaya. Görsen epilepsi nöbeti geçirmeye hazırlanıyor sanırsın. Elleri, kolları anlamsız şekilde sağa sola hareket ediyor, gözlerinin önünde noktalar oluşuyordu. Gözlerinin önünde noktalar oluşması kısmından emin değilim, lakin anlamsız el hareketleri vardı. Ağzından köpük geliyordu.
Bizim, zamanın sırma saçlı, lakin şimdi kel olan bir arkadaşımız, elemanın kıyafetlerini ve yakası gevşetip rahat nefes alması sağladı. Garson da baktı, eleman cimri, hemen para üstünü geri getirdi. Bahşiş de bırakmamıştı lavuk, garsona.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Cübbeli ve AKP

AKP'nin 2 kuş vurmasına vesile olan tek taştır.

Ne mi demeye çalışıyorum? şöyle:

Cübbeli Ahmet, Nakşibendi cemaatinin ismailağa kolunun öne çıkan ismi. 
Ismailağa cemaati ile ilgili ne biliyoruz peki?
Lideri Mahmut Ustaosmanoğlu ve artık son zamanlarını yaşıyor. Cok yaşlı. Oldü ölecek.
Yani yakın zamanda cemaatte bir lider değişimi olacak.

Simdi cemaate daha derinlemesine bakalım ve kimlerin şeyhliğe oynadığını ortaya koyalım:

Birinci aday Mahmut Hoca'nın yeğeni. Onun temsil ettiği kanat Türkiye'deki iktidar mücadelesinde Gülen cemaati ile ittifak yapıyor. Cıkardığı Furkan adlı dergideki yayınlarıyla Ergenekon soruşturmasını destekliyor. Hükümetin açılımlarını sahipleniyor. Seçimlerde de AKP'yi desteklediler.

Bir diğer kanat ise Cübbeli Ahmet'in temsil ettiği grup. Onlar ılımlı islam projesine karşı çıkıyor. Saadet Partisi'ne yakınlar. AKP'nin gayrımilli politikalarına ve Fethullah Gülen'in faaliyetlerine karşı çıkıyorlar. Zaten seçimlerde de AKP'ye mesafeli durdular. Hatta son dönemde şaşırtıcı bir biçimde dergilerinde Türk bayrağı ve Mustafa Kemal resimlerine yer vermeye bile başladılar.

Ozetle Nakşibendilerin en güçlü kolu olan Ismailağa'da bir liderlik yarışması var. One çıkan iki isim var. Bunların biri AKP yandaşıyken, bir diğeri AKP politikalarının ve Fethullah Gülen'in karşısında yer alıyor. Yakın zamanda bu iki isimden biri cemaatin şeyhliğini üstlenecek. 

Bu bilgiler ışığında yakın geçmişte yaşananlara bir bakalım:
Once Yeni Safak gazetesi üzerinden ergenekoncu ilan edildi Cübbeli Ahmet. Ergenekon ile irtibatlandırılmaya çalışıldı. Lakin olmadı. Tutmadı. Inandırıcı değildi çünkü. 
Hemen sonra kasetleri çıktı piyasaya. O da yeterli etkiyi yaratamadı. 
Ve son olarak dün gözaltına alındı. Cübbeli Ahmet'i cemaat içinde itibarsızlaştırma girişimlerinin sonuncusuydu bu. Ve AKP için tek taşla vurulan iki kuştu. Cünkü bu tertiple hem nakşibendilerde gerçekleşecek olan şeyh değişiminde kendi yandaşlarının elini güçlendiriyor, hem islami cemaat içinde kendisine karşı yükselen sesleri tırpanlıyor, hem de "bakın biz cemaatçi değiliz. Cemaatleri de hedef alıyoruz yeri geldiğinde" mesajı veriyordu. 

Işte Cübbeli'ye yapılan operasyonların şifreleri bunlardır. Kafa karışıklığı yoktur. Her şey nettir.

Yazar ve kaynak: yazarin izni ile alinmistir.  http://www.itusozluk.com/goster.php/c%FCbbeli+ahmet+hoca/@8046410

7 Aralık 2011 Çarşamba

Tahtakurusu, Yangın ve 1000 $

Dünyanın başkenti New York demeyin hemen. Bu lanet şehirde çocukluğuma, ergenliğime ve genç yetişkinliğime ev sahibeliği (evet, Istanbul bir kadındır benim nazarımda) yapmış Istanbul'da görmediğim bir musibeti gördüm, arkadaş.
Bu tahtakurusu denen yaratık, ne şerefsiz, ne karaktersiz, ne ketenpereci bir yaratıktır. "Ne olacak canım? Alt tarafı sivrisinek gibi kan emiyor" diyorsun, değil mi? Işin aslı o kadar basit değil iste, canım.
Sivrisinek, bir vuruşta ölen, bir Raid ile mefta olabilen bir yaratık. Zaten çıkardığı sesten de, lokasyonunu tahmin edip, daha bakmadan öldürmek çok kolay.
Tahtakurusu öyle mi ama? Öldürmek için tahta takunya gerek. Tahta takunya ile öldürmek için de, önce sert bir zemine çekmeniz gerekmekte. Sert zemine nasıl çekilir? Çekilmez. Yaratık akıllı. Ilk göz temasında, koltuk veya yatağın dikiş yerlerine saklanıp duruyor. onu yakalayacaksın da, sert zemine koyacaksın da, takunya ile vuracaksın da... Ölme eşeğim, ölme!
Tahtakurusu pornosu
 Bir de bunların pekmezini akıttıktan sonra, öyle pis kokuyorlar ki, sorma gitsin. O kokuyu duymaktansa, hiç ezerek öldürme, daha iyi.
Ilaçlar bile bir faide göstermiyor. Ilaçla ölen neslin yumurtalarındaki yavrucaklar, bu sefer o ilaca bağışıklık kazanmış şekilde dünyaya geliyorlar. Müjde! x ilaca karşı bağışıklı bur topu gibi bir tahtakurunuz oldu.
Bunlara karşı, bilimum kombinasyonlar kullanmak lazım. Tek ilaçla çözülmüyorlar.
Benim bulduğun yöntem işe, bu lavukların ateşe karşı zaafiyetlerinin olduğu idi. Çakmağı söyle bir gezdirince uzerlerinde, çatapat gibi patlıyordu ipneler. Zaten, bulduğum bu yöntem de, bayağı bir para kaybettirdi bana.
Yatmadan evvek, çekyatın dikiş kısımlarında çakmak dolaştırır olmuştum. Bu sayede, rahatsız edilmeden uyuyabiliyordum.
Lakin, sabahın 2'sinde çekyatın da oyununa geldim. Tahtakurularina ev sahibeliği yapmasının yanı sıra, birden alev almaya karar verdi, kör olmayasıca. Benzin döksen o şekilde yanmazdı herhalde.  Saniyesinde tutuştu ve odamın içini bir duman kapladı.
Mutfaha koşup, sürahilerle odama geri koşuyorum, çekyat bana misin demiyor. Diğer odada kalan arkadaşı uyandırdım, yardımcı olsun diye.
Lavuk hemen itfaiyeyi arayıp, dışarı kaçmış. Ben işe, odada yangın ile boğuşuyorum. Dumandan hiçbir şey görünmüyor.
Bir süre sonra yabancı biri benle konuştu:

- What are you doing here? Leave here immediately! (Lütfen sizi dışarı alalım)
+ Who the fuck are you? (Pardon, siz kimsiniz?)
- FDNY!

 Mecbur dışarı çıktım. Dışarıda, üst katta oturan vegan ailesi de bekliyordu. Aylardan da sunatti, yanlış hatırlamıyorsam. dön atlet, buz gibi New York geçesinde, dünya kadar duman yutmuş olarak dışarıda duruyordum.
FDNY
 Gülme krizi ile birlikte öksürük krizine de girdim. Fena oskurdugum için, orada hazır bulunan bir ambulans beni hastaneye götürdü. Sabaha kadar musahade altında tuttuktan sonra, sabah 8 civarı taburcu oldum. uzun bir süre sigara içemedim. aslında bırakmak için ideal bir zamandı, lakin eşeklik iste.
2 hafta sonra da, eve yollanmış kol gibi 1000 $'lik faturaya bakıp tahtakurularini sevgiyle anıyordum.

Ek: Yanan koltugu disari cikarmislardi. Itfaiyecilerden biri bana yaklasip, yanginin nasil ciktigini sormustu. Gercegi soylemek, "pyromaniac" damgasi yemekle ayni anlama gelecegi icin, sigara icerken koltukta uyuyakaldigim yalanini soylemistim. Demek ki sigara, her zaman zararli olan bir sey degilmis.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Alevi Kürt Sandıklarımız Aslında Ermeni'dir

+ Harutyun abi! Bir şiir yazdım, müsadenle okuyayım mı?
- Oku bakalım hele. Meraklandım lan. Var mıydı senin sanatçı yönün?
+ Olmaz mı abi ya? Ben çok duygulu hisli adamım.
- Lan, uzun etme de oku bakayım.
+ Alevi kürt sandıklarımız aslında ermeni,
  Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli..
- Lan? Lan!
+ N'oldu, abi?
- Resmen intihal yapmışsın sen!
+ Yok abi, ne intihali? Olur mu öyle şey? Gözünü seveyim bak.
- Istiklal marşı'ndan mısra araklanmışsın.
+ Abi, son kıtada kaynakça belirtiyordum. Bir dinlesen işte, göreceksin.
- Aman, aman! Kalsın!

Bana Lavaş Söylediler

Bir kebapçıya gittim yalnız.
Masada tabak, gökte yıldız.
Bir yan susuz bir yan deniz.

Iki çatal, bir bıçak verdiler.
Bir çift köz mangalda pişer.
Dört bir yanda benim gibiler.
Doğru servis içinmiş şefler,
İşte menü al dediler.

Bana lavaş söylediler,
Bana lavaş söylediler.
Kebaptan bahsetmediler.

Varsın böyle doysun karnım.
Neşeyle dolsun bari her günüm.

Hani benim sevdiklerim?
Hani severek yediklerim?
Hasret gider ben giderim.

Virgülü Doğru Yerde Kullanmak

Saka maka, pek yapamadığım eylem. Lakin virgül kullanmasını da pek severim.
Laz Ziya
Geçenlerde de, sağolsun takipcilerden biri, virgülü kullanma yerimi garipsediğinden mütevellit, bir mesaj atmıştı. Tamam, farkındayım, doğru kullanmıyorum. konuşurken virgülsüz, seri konuşan biriyim.
Lakin kendimce virgül kullanımı için bir sistem geliştirdim. Ben o sistemi kullanıyorum.
Sistem mi? Izah edeyim.
Simdi, bu Kurtlar Vadisi'nde Laz Ziya diye biri vardı ya. Hah işte, cümleyi o söylerse, nasıl söyler onu tahayyül ediyorum.
Duraklaması kuvvetle muhtemel olan yerlere de virgül koyuyorum.

Hazır dağa çıkmışken devrim yapsak ya...

Geçenlerde, bir grup arkadaş dağcılık sporuna merak salmış, dağa çıkmıştık. Bizde de her olay var zaten. Ihale, king, batak, paintball, tavla, okçuluk, taş sektirme, playstation vs vs.
Bu sefer sıra dağları fethetmekti. Cıkmasına çıktık da, sosyalizme meyilli bir arkadaşın dudaklarından dökülen bu kelimelere şahit olduk.
"Hani halk desteği? halk desteksiz ne devrimi?" şeklinde başka bir gizli solcu itiraz etti.
"Halk desteğinin mına koyim! hani silah? hani silah?" şeklinde itiraz ettim.
Her dağa çıkan devrimciliğe özeniyorsa, yasaklansın bu spor.
 

1 Aralık 2011 Perşembe

Taş Atma Refleksi

Insanoğlu dediğimiz organizma doğarken, bazı refleksleri de beraberinde getirir. Ister evrimsel devinim gibi saçma bir türkçe kullanılırsınız, ister yaratılış ile açıklayıp renginizi belli edersiniz. Ilgilenmiyorum tercihlerinizle. Genelde irkilme, yakalama, emme ve yüze dokunulduğunda o yöne bakma şeklinde temel refleksten bahseder, nereli olduğu mühim olmayan bilim adamları. Aslında taş atma güdümüzle de birlikte doğarız, lakin motor hareket sistemimiz yeteri kadar gelişmediğinden, hemen sergileyemeyiz bu refleksimizi.
Hafiften yürümeye başlayan velet, küçük çaplı oyuncakları bu refleksiyle sağa sola atar. Atmıyorsa, zeka geriliğinden şüphelenin derim ben.
Zamanla bu refleksimizi hem diğer canlı ve objelere karşı kullanırız. "Hadi tanışıp kaynaşalım"dır amaç, fırlatılan her taşta. Sincap olsun, ufo olsun, ayı olsun farketmez. Farkindalik arzusuyla "ben buradayim" da olabilir verilmek istenen mesaj.
Bir diğer mesaj da "beni rahat bırakınız lütfen"dir. Mesela geçen arkadaşlarla Belgrad ormanına pikniğe gitmiştik. Harutyun, Faik albay, cesaire falan. Ağaçların arasında üstü başı yırtılmış, ağlayarak bir hatun geliyordu. Güzel de bir şeydi de, ağlamasına uyuz olmuştuk. Taş atıp uzaklaştırmıştık. Ben aynı zamanda korkudan da atmıştım taşı. 3 harfli falan sanmıştım. Ertesi gün, bir gazetede "islamcilar mini etekli kızı Belgrad ormanı'nda taşladılar" diye haber konusu da olmuştuk da, en çok Faik albaya koymuştu.

Candan Erçetin'e dair...

Ilk kez "Umrumda değil" klibiyle tanımıştım kendisini. Sandalyeye ters oturup söylüyordu şarkısını, mini etekli bir halde. "Aha" dediydim arkadaşlara, "tek albümlük sanatçılardan biri daha". O zamanlar ben diyeyim üniversite 1., sen de 2. sınıftayım.
Gönül Gül
Isınamamıştım o zamanlar kendisine. Sonra Beyoğlu'nda yürürken çektiği klip çıkmıştı. Bayağı bir dalga geçtiydik klibiyle. kesin bir "Gönül Gül" vakasıydı. Ilk albüm, birkaç dikkat çekici klip, sonra tarihin tozlu rafları.
Sonra blues tarzı bir şarkısına klip çekmişti. Siyah beyaz mıydı, neydi... En azından donuk renkler kullanılmıştı klipte. Geceliğiyleydi, bütün klip boyunca. "Yazık lan" diyorduk arkadaşlarla. Son çırpınışları garibimin.
Gel gör ki ahali, şimdilerde dinlediğim tek sanatçı oldu kendisi, tabii türk müziği konusunda. Ilk albümü hariç, her albümünü severek dinlemekle birlikte, şu son albümü "Kırık kalpler durağında" bir başka müthiş.

Atari Salonları

Rambo 2
Sene 84, belki 85. 1900'ler tani. Dandik grafikli atari salonlarının revaçta olduğu zamanlar.
Kuzenle gitmişiz atari salonuna, zannedersem Rambo 2 oynuyorum. Tabi, o zamanın ses efektleri ile şimdinin ses efektleri arasında, ne dağları, gezegenler kadar fark var. "Dip dip dip" diye taramalı tüfek sesi, çocuk zihnimde höyküren vahşeti dindirmeye yetmiyor. Gayri ihtiyari, kendi ses efektlerimi de oyuna ekleyip, konsantrasyon had safaya çıkarıldı.
Bizim zamanımında öyle Commodere 64'ler bile pek moda olmadığından, biz dışarıda kovboyculuk falan oynardık. Yani ses efekti yapma konusunda her bir yaşıtım, ben de dahil, uzmanız.
Neyse işte, herhalde bir yarım saat kadar oynadıktan sonra, biri sırtıma vurdu. Salon sahibi eleman, "bilader, yeter kafamızı s*ktigin" dedi. Taaaaa o zaman anladım, otoritenin eleştirel bakışa, üretken düşünceye karşı, küflü bir statüko olduğunu. O zamanlar anladım, anarşizm güzel deyu.

Nüvit Bey

Bizde bir Nüvit bey diye bir müdür yardımcısı vardı ki, öldüyse Allah rahmet eylesin, ölmediyse uzun ömürler dilerim. Bu eleman Istanbul Kız Lisesi müdür yardımcısı idi, o kapanıp Cağalaoğlu Anadolu'ya çevrilince gene o pozisyonda kalmıştı. Okul zaten kasvetli, bu adamın da gri saçları, kızılderililerin "biz aslında bunu kastetmiştik" diyeceği tarzda soluk benizi, asabi bir yüz ifadesi vardı. Okulda sorsanız "Allah'tan başka en çok neden korkuyorsun" diye, bahse varım herkes "Nüvit bey" derdi o zamanlar. Sanki Kont Dracula'nın malikanesindesiniz. 
Hatta bir gün, tören öncesi, bu adamın hazreti Musa'nin Kızıldeniz'i yarmasına benzeyen tarzda bir kerametine de şahit olmuştuk. Iki eli, avuç içleri birleşik şekilde ileriye doğru uzanmış sıra halinde bekleyen öğrencilere karşı tutuyor. Hoca ellerini ayırdığında, sıra halindeki öğrenciler de eşzamanlı olarak ileriye ikiye ayrılmışlardı. Hani uzun zaman koreografik çalışma yapmadan, öyle muntazam sırayı ikiye bölme olayı kerametten başka bir şeyle açıklanamaz.

Pandik Atma Tiki

Sene 2000.
Diyarbakır/Hani'de, psikolojik danışman olarak bulunuyorum. Meslek kur'asından oradayım ama, bütün angarya işler bende. Neyse...
Sakarya'nın bir köyünden, tik olarak zengin bir asker getirdiler. O köy zamanında Uğur Dündar'ın veya Sadettin Teksoy'un programına da çıkmıştı. Tikleriyle meşhur köy halkı.
Neyse, bu yeni eleman zengin bir maden. Her gün yeni birşeyler keşfediyoruz. Oyle böyle değil. Hatırladıklarımı daha sonra yazarım.
Burada bahsedeceğim tik, pandik atma tiki. Elemanın yanında pandik atma işareti yapınca, en yakın mesafedeki kalçaya parmağı basıyor eleman.Vallahi bak.
Bir gün Trabzon'lu asteğmen arkadaş, bizim tabura gelmişti. Yeni de çocuğu olmuştu. Heyecanlı heyecanlı anlatıyor.
Baktım arkadan bizim tikli eleman geliyor. Yüzünde bir tedirginlik ifadesi var. Biliyor tabi bir ibnelik yapacağım. Ibnelik yapmadan önce yüzümde sinsi bir gülümseme oluşur. O da bu gülümsemeyi farketti.
Selam verip geçerken, Trabzon'lu arkadaşın tam arkasında iken, malum işareti yaptım. Parmağı doğru Trabzon'lu kalçalara gitti.
Asteğmen arkadaş yavaşça arkasına döndü. Başka bir asteğmenin salak bir şaka yaptığını düşünmüş.
Arkasına döndüğünde, hazır ol vaziyette korkulu gözlerle bakan bir asker gördü. Kısa süreli bir bocalamadan sonra askerin yakasına yapıştı ve ekledi: "ulan senin..."
Tabi eşek değiliz. Olaya hemen müdahil olup, askeri aldım elemanın elinden.
Sonra olayın gerçek yüzünü anlatınca, o da gülmeye başlamıştı ya neyse.