turkiye'de karakola bile yolu düşmemiş ben, maalesef amerika'da 1 hafta hapishanede yattım.
hersey evlendikten sonra okula gitmeme kararı almamla başladı. öğrenci vizesiyle amerika'ya gelmişseniz, okula sevam etmek mecburiyetindesiniz. devamsızlık neticesinde, öğrenci statünüzü kaybedip, kaçak duruma düşüyorsunuz. tabii evlenip, statünüz değiştikten sonra, okula gitmenize gerek yok.
ben de, "statü işlemlerini kendim hallederim. avukata ne para vereceğim" mantalitesi ile formları kendim doldurup, işlemleri kendim başlattıydım. evet, klasik turk mantığı ile hareket ettim. bilin bakalım ne oldu? bazı formlardaki eksikliklerden mütevellit, statüm değişmedi, okula devamsızlıktan mevcut statümü de kaybettim. tabii, salak ben tutuklanana kadar, bu durumdan habersizdim.
çalışırken, özel numaradan bir arama geldi. cevapladım. karşıdaki homeland security'de çalışan bir dedektifti. benimle yuzyuze görüşmesi gerektiğini söylüyordu. "iyi, geleyim ofise" dedim. eve gelmesi gerektiğini söyledi ve adresimi sordu. eleman cep telefonumun numarasını buluyor, ama ev adresimi bulamıyor. salaklığın daniskası. postaneye, her taşındığınızda, adres değişikliğini bildiriyorsunuz, netice itibariyle. ben de kaçıp gizlenen biri değilim. bul iste adresimi. verdim adresi sonuçta ve gelecekse cuma günü gelmesini söyledim, ki konuşma salı günü gerçekleşiyordu. sebebini sorduğunda, o gün çalışmıyor olacağımı söyledim.
neyse i$te. cuma sabahı saat 5:30'da 3 dedektif gelip, vurdular kelepçeyi bileklerime. federal plaza isimli merkez binaya götürüp, saat 14:00'e kadar sorguladılar. bir de ipneler, öğleye doğru serbest bırakacaklarını söylemişlerdi. "ne zaman salacaksınız" diye sorduğumda, "ne salması" soru cevabıyla benim jeton yere çakıldı. dengizik'in tabiriyle beynimden vurulmuşa döndüm.
başka bir binaya götürdüler. nezarethane gibi bir yere koydular. saat başı birilerini getiriyorlardı. koca bir oda. tuvalet ortada. tuvaletin içi, yenmemiş sandviçlerle dolu. ekmek, öpüp başa konulma formatini çoktan kaybetmiş.
o ortamda 7-8 saat kadar tuttular. sonra ellerle birlikte ayaklara da kelepçe vurdular, el ve ayak kelepçelerini de birbirne zincirlediler. burnun kaşınsa, kaşıyamazsın. sonra, 1 hafta ikamet edeceğim hapishaneye sevk ettiler. new jersey'de north bergen bölgesinde bir hapishane.
hapishaneye varınca, sivil giysilerimizi aldılar ve turuncu hapishane kıyafetlerimizi verdiler. sonra da, 2 kisilik hücrelere yerleştirmeye başladılar. saat 02:00 gibi hücreme girip, kafamı yastığa koyabilmiştim.
hücre arkadaşım mülayim bir hindu'ydu. sabah kuralları anlatmaya başladı. mesela hücredeki tuvaleti kullanacağımız zaman, kapıya havlu asılıyordu. o durumda kimsa hücreye girmiyordu. bunu gibi detaylar iste.
kahvaltıda diğer turklerle de tanıştım. iki tanesi halter milli takimindalarmis. amerika'ya takımla gelip dönmemişler. 2 ay civarı ordalardi ve daha mahkemeye bile çıkmamışlardı. hastirlerle bezeli bir tedirginlik bünyeyi sarıp sarmalıyordu. 2 ay ne demek?
bir sürü ozbek de vardı, hapishanede. bunların adını öğreneceğime, kısaca "islam kerimov" diye hitap ediyordum, köpürüyordu lavuklar.
paso ispanyol kanalı seyredip, satranç oynayarak geçiriyordum zamanımı. bir cinli vardı. herkesi yeniyordu satrançta. gelene geçene mat. nasıl olduysa, bir kere oynadım ve yendim bu lavugu. hanı ustayı bırak orta seviye bile değilimdir satrançta. yeniş, o yeniş. bir daha da oynamadım elemanla. yalvardı, yakardı. ama yok.
bir tane arnavut vardı. bu ipne vezirsiz başlardı oyuna. gene de, cinli hariç herkesi yeniyordu. bu elemanı hiç yenemedim mesela. eskaza yensem, zaten bir daha oynamazdım.
bir tane pakistanli vardı, milletin yemeğine şulanıp duruyordu. "elmanı yiyecek misin", "ekmeğini yiyecek misin" gibi sorularla bunaltıyordu.
etrafta karikatür gibi elemanlar olduğundan, 1 hafta tatil gibi gelmişti. hanı "bir daha olsa gider misin" diye sorsalar, cevabım hazır: "nah giderim".
allah'tan hapse girmeden evvel özü seyretmemiştim.
2 yorum:
türk hapishanelerini anlatsan kitlere bir faydan olurdu ama sen tutmuş elin amerikan hapsanelerini anlatmışsın, bunları biliyoruz zaten amerikan filmleri sagolsun. zaten çogunu da araklamışın, sansürlediğin yerlerde vardır hacı şimdi senin. ben en iyisi bir ara çocukluğuna ineyim senin:))
turk hapisanesine girdigim zaman, onu da anlatirim anam :)
Yorum Gönder