18 Ağustos 2011 Perşembe

Zıpkınla Balık Avcılığı

Yeteneği olanların yapabildiği, benim gibi yeteneksizlerin de çaktırmadan, müteveffa balıkları zıpkının ucuna yerleştirmek suretiyle, yapıyormuş gibi göründüğü aksiyon. Balık sabit dursa, sorun değil, sokacağım zıpkını. Ama tetiği çeker çekmez, kaçıyor pezevenkler. Gidiş istikametinin önüne nişan alarak atıyorum, bu sefer 180 derecelik bir dönüşle, ki "u dönüşü" de diyebiliriz, ters istikamete kaçabiliyorlar.
Sonra suyun içinde bir de zıpkını tekrardan kurma derdi var ki, sorma gitsin. Yayı oturmak için, şekilden sekile giriyorsun, parandeler atıyorsun.
Bir de o esnada, şnorkelin ucundan şu girmesi var ki, o tam bir rezillik benim için. Hep imrenerek bakmışımdır, şnorkelden şu fışkırtıp, işine devam edenlere. Ben üfle üfle çıkaramıyorum o suyu. Illa ki, yüzeye çıkıp, gözlüğü falan çıkarıp, öyle kurtulacağım şnorkel suyundan.
Müren balığı. Memeli degildir.
Tabii bazı balıklara sıkmak için, bir de mangal gibi yürek olması gerek. Ben bir keresinde müren balığı görmüştüm.
Film afisi
Usulca takıp edip, tam tepesinde durdum. Bu böyle ağzını açıp kapatıyor. Zıpkın elimde düşüncelere daldım. nişan almış bekliyorum. Untouchables'taki Kevin Costner'in çatı sahnesi gibi. Sonunda dayanamayıp "anaskym" diyerek uzaklaştım. Ne işim var murenle?
En temizi oltayla balık avlamak. Düşmanının ortamında, dezavantajlı bir durumda başlayacağına, kendi ortamına çekmek en iyisi. Olta ucundaki, isterse muren olsun, karaya çektim mi, müsabakanın galibi benimdir.

Sosyalizm Benim Için Bitti Artık

Samatya Meyhanecileri
Harutyun, Rıza ile birlikte, nemin insanın nevrini döndürecek kıvamda olduğu bir İstanbul gecesinde, Samatya'da bir balık restaurantının kapanış vaktinde, rakılarını içip demleniyorlardı.

Rıza, sanki emin olarak aldığı karpuzun kelek çıkmasından mütevellit, bir iç hesaba yönelmiş gibiydi. Doğru bildiklerinin doğruluğunu yargılıyordu. Belli bir yaşa geldikten sonra bu tarz iç hesaplaşmalar yıkıcı olabilirler. İnsanda hayatı boşa harcama ve artık onu kaçırmış olma hissiyatı ve hemen akabinde gelen depresyon. Harutyun, Rıza'nın yüzüne bakıyordu, hiçbir kelam etmeden. 50 yaşındaki Rıza, herkes gibi zamana yenik düşmeye başlamıştı. Lakin zaman, diğer insanlara kıyasla daha bir acımasız davranıyordu Rıza'ya. Gençlik dönemindeki fırtınalı hayat, karakollarda yediği dayaklar, sırtında parçalan iskemle ayağı, cinsel organından yediği elektrikler... Bunlardan ziyade, inandığı felsefenin gereksiz yere, bir sürü değişik fraksiyonlara bölünüp, sanki artık bir daha geri toparlanamayacakmış gibi parçalara ayrılması... Bununla ilintili bir ümitsizlik... Zamanla bir olmuş, Rıza'nın her insan gibi kaçınılmaz olan mağlubiyetinde, onu daha çabuk yaşlılığa mahkum etmişti. "Çektiği acılar, nasıl da okunuyor yüzünde" diye düşündü Harutyun. Yüzündeki her kırışıklık, sanki tarih kitabında bir satırdı.
"Eeee?" şeklinde konuşmaya teşvik etti, Rıza'yı. Rıza sigarasından derin bir nefes çekti. Ciğerlerinde bir süre tuttu dumanı. Konuşurken aynı zamanda ağzından duman çıkması da hoşuna gidiyordu. Böyle garip saplantıları vardı. Kimin yoktu ki gerçi?
"Iştirakiyyun mezhebine olan bütün inancımı kaybettim artık, Harut" dedi, ağzından sigara dumanı çıkarken.
Iştirakiyyun mezhebine bağlı bir amca

Cok mistik bir görüntü olduğunu itiraf etmek gerekir.
Harutyun, yüzünde sanki zafer kazanmış komutan edasıyla, Rızaya baktı ve sordu; "Neden?"
"Kediler" diye cevapladı, Rıza. "Biz hep karınca ve arıları düşünüp, komünal bir sistem hayal etmiştik. Ama biolojik açıdan baktığımız zaman, kediler insana en yakın canlılar ve ..."
Felis catus

Artık rakının damarlarına hakim olduğunu hissediyordu Rıza. Ne dese, gene de saçma olacaktı. Bunca sene ciddi bir hayat sürdükten sonra, kendisinde saçmalama hakki olduğuna kanaat getirdi. Bunca sene ciddi bir anlamda boşa kürek çektikten sonra, artık kim onun saçmalamasına laf edebilirdi ki?
"Kediler?"
"Evet ya! Herkes insanlarla maymunların akraba olduğunu söylüyor, ama yanlış! Kedi ismini verdiğimiz organizma, insanın gerçek akrabası. Fiziksel acıdan değil, psikolojik ve sosyal acıdan bahsediyorum.Ari ve karıncalarda komunal bir sistem var, ama kim onların kediler gibi istidatlara sahip olduğunu söyleyebilir ki? Tamamen mekanik olarak yapıyorlar onlar hareketlerini. Bir çeşit küçük robotlar onlar. Kediler işe duygu ve keyfiyet sahibidir. Özel mülkiyet duygusu da gelişmiştir onlarda. Sevdiği bir nesneyi paylaşmak istemezler."
"Pekiyi, ya köpekler?"
"Hayır! Köpeklerde, kedi gibi sağlam karekter yoktur. insana hizmet ederler. Kediler etmez."
banliyö treni
Harutyun, son banliyö treni geçerken soruşunu sormayı bekliyordu. Bu trenler de ne kadar gürültülüydü. Tren uzaklaşıp, çıkardığı mekanik gürültü de azalırken, soruşunu sordu; "yani?"

"Ben liberal olacağım artık." Gözünden bir damla yaş süzüldü. "Kediler gibi liberal!"

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Star Wars üzerindeki Budizm Etkisi

George Lucas'ın budist olmasından mütevellit, var olması şaşırtmayacak etkilerdir. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; amacım Star Wars'a bok atmak değildir. 6 olmasa bile, 9 yaşımdan beri Star Wars hayranıyım. Bayağı evvel duyduğum bu iddiayı, biraz araştırıp sizlerle paylaşmak amacındayım. Neyse geçelim...
Web forumlarında bahsedilen benzerlikler;

1. Padme: Sanskritce'de lotus çiçeği demek. budist sembolü olarak da, aydınlanmayı simgeliyor.

Lotus çiçeği

Anakin'in yavuklusu Padme











2. Dagobah: Saygın budist rahiplerinin anıt mezarlarına dagoba deniliyor. Yoda da, sürgünde iken Dagobah gezegeninde ikamet ediyordu.
Bir dagoba misali.

3. Yoda: Yogadan esinlenerek üretilmiş işim. meditasyon hareketleri de yogayı anımsatıyor.







Ashoka
 4. Ahsoka Tano: Clone Wars'taki Togruta dişisi jedi. Ashoka ise, Hindistan'i birleştirip budizmi resmi din yapan kral.





Imparatorluk logosu
5. Imparatorluk sembolü: Bu sembol de, budist eğitim sistemini temsil eden Dharmachakra sembolüne benziyor.
Dharmachakra sembolü












6. Sezgi: Budizm'de, sezgiye dayalı hareket, en doğru şekilde hareket etmektir. Bu da, zihni tutarsız düşüncelerden temizlemekle mümkündür. Burada Qui-Gon'un Anakin'e ne dediği aklımıza gelsin; "hisset. düşünme. içgüdülerine güven."

not: eksi'de harveydent olarak yazdigim yazi

14 Ağustos 2011 Pazar

Mark David Chapman Isminde Bir Mazlum

Sene 1975. Cinayetin 5 sene evvelsi. Mark 20 yaşında
1955 yılında Texas'in Fort Worth şehrinde doğmuş olan Mark David Chapman, babası tarafından çocukluğu boyunca şiddete maruz kalmış bir insan. Hem annesinin dayak yemelerine de şahitlik etmişliği var. 14 yasında uyuşturucuyla tanışmış. Okuldayken hep hor görülmüş ve bunun sebebini atletik bir çocuk olmamakla açıklamış.


Mark'ın takma adıyla aynı isme sahip balık
Marijuana, LSD, kokain gibi bağımlılık maddeleri kullanan genç Mark, 1971 yılında "Tekrar Hiristiyan Doğanlar" arasında yerini alır ve Incil okuma çalışmalarına katılır. YMCA isimli vakfın yaz kampında danışmanlık yapmaya başlayan Mark, çocuklar arasında oldukça popüler olur. Artık onun ismi "Nemo"dur. Oldukça başarılı bir dönem geçiren Mark, "En başarılı Danışman" oduluna layık olur ve mudur yardımcılığına getirilir. hayatını değiştirecek kitap olan "Catcher In The Rye" isimli mülevves eserle de, bu kamp esnasında tanışır.
YMCA logosu



Liseden mezun oldukktan sonra Vietnam gazilerinin sosyal hayata adaptasyonu ile ilgili vakıflarda görevler almış, kiliselerde de gitar çalmıştır. Rivayet odeur ki, Amerikan başkanı Gerald Ford'un elini sıkmışlığı bile vardır.
Mark'ın elini sıktığı 38. Amerikan başkanı Ford.

Eski sevgilisi Jessica yengemiz
Mark ergenliğinin son dönemlerinde,  Jessica Blankenship isimli bir hatunla tanışır. Ayıptır söylemesi, sevgili olurlar. Daha sonra girdiği bu ilişki ileri safhada markın suçluluk duygusuna kapılmasına neden olacaktır. Suçluluk duygusunun temelinde aldığı dini eğitimler olduğunu belirtmek malumu ilam olacaktır.


Üniversite okuma deneyleri başarısızlıkla sonuçlanan Mark, soluğu Hawaii'de  alır. Intihar düşüncesi ile yanıp tutuşmaktadır artık.

1977 yılında, arabanın egzostuna elektrikli süpürge hortumu takıp, egzost gazını arabanın içine vermek suretiyle intihar girişiminde bulunur. Egzostun süpürge hortumunu eritmesinden mütevellit, bu intihar girişimi başarısızlıkla sonuçlanır. Hastaneye kaldırılan Mark'a klinik depresyon tanısı konulur. O yöredeki hastanelerden bir tanesi, Mark'a hastalara gitar çalıp motivasyon sağlaması için iş verir. Bu esnada annesi, o kör olasıca kocasından boşanıp, markın yanına Hawaii'ye gelmiştir.
Mark David Chapman'in eşiyle aynı ad ve soyada sahip bir bayan


1978'de, "Around the World in Eight Days" filminden etkilenen Mark, 6 haftalık dünya turuna çıkar. Gloria Abe isimli müstakbel eşiyle bu seyahat vasıtasıyla tanışacaktır. 1 sene sonra da evlenirler.

Upper West Side'da yapılmış ilk bina The Dakota. 1881-1884. Evet, Atatürk ile yaşıt.
Gel gör ki, yaşam zordur. Mark işsizlik belasıyla uğraşıp dururken, gençken idol olarak gördüğü John Lennon, paraya para dememekte, "Imagine" gibi şarkılar söyleyip, lüks içinde yaşamaktaydı. Rivayet odur ki; Mark, John Lennon'un New York'un en pahalı ve eski binalarından biri olan "The Dakota"da 5 tane dairesi olduğunu öğrenmesinin akabinde, "Catcher in the Rye" eserinin baş kahramanının "şarlatanlar ölmeli" sözünü hatırlaması ve "Imagine" eseriyle gerçek yaşantısının arasındaki tezatlardan dolayı, taa Hawaii'lerden kalkıp gelmiştir New York'a.
"Imagine no possessions
I wonder if you can
No need for greed or hunger
A brotherhood of man
Imagine all the people
Sharing all the world"

12 Ağustos 2011 Cuma

The War of Don Emmanuel's Nether Parts


Louis de Bernieres'in Commonwealth ödülü almış ilk romanı. Hayali bir Latin Amerika ülkesinde geçiyor. Genel anlamda, de Bernieres'in eserlerini beğenirim, fakat bu eser her ne kadar hayali bir Latin Amerika ülkesinde geçiyor olsa bile, kişi ve yer isimlerini değiştirip Türkçe isimler verdiğiniz zaman, Türkiye yakın tarihi hakkında bir roman ile yüzleşmiş oluyoruz.
Don Emmanuel'in Alt Tarafları ismiyle Işbankası Yayınlarından bulabilirsiniz.